Rızık, Allâhü Teâlâ’nın, hayat sahiplerine gıdalan maları için verdiği ve
onların da yediği şeylerdir. Lâkin insan öz irâdesi ile
rızkını helâl veya haram yollardan kendisi seçer ve Allâhü Teâlâ da o yoldan verir. İşte bunun için,
rızkını helâlden talep etmeyip haram yi yenler irâde ve ihtiyarlarını kötüye kullandıklarından mes’uldürler.
Rızka değil, Rezzâk’a, yani rızkı verene bağlanmak lazımdır. Her canlının rızkını veren Rezzâk-ı Âlem olanHz. Allâh’dır. Ona inanmak, ondan istemek gerekir. Zîrâ onun hazinesi büyüktür, sonsuzdur. Ona hakîki bir imanla bağlananlar sıkıntı çekmezler. Fakat
Rez zâk olan Allâhü Teâlâ’yı unutup da rızka bağlı kalanlar çok sıkıntı çekerler ve hüsrandan kurtulamazlar.
Tevekkül, maksada erişmek için,
maddî ve mânevî sebeplerin hepsini yerine getirdikten sonra, neticesini Allâhü Teâlâ’dan beklemektir. Kişi şayet beklediğine ulaşamazsa, üzülmemeli; “Hakkımda belki bu daha hayırlıdır” diyerek, kaderine râzı olmalıdır. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de
Cenâb-ı Hak, “Siz bir şeyi seversi niz, onun için çalışır ve onu elde etmek istersiniz, fa kat bilmezsiniz ki, onun sonunda sizin için şer vardır. Yine siz bir şeyi sevmezsiniz, hoşunuza gitmez ve is temezsiniz, fakat bilmezsiniz ki, sizin için onun so nunda hayır vardır.” buyuruyor.
Açılır bahtımız bir gün hemen battıkça batmaz ya, Sebepler halk eder Hâlık, kerem bâbın kapatmaz ya. Benim Hakk’a münâcâtım değildir rızk için hâşâ, Hudâ Rezzâk-ı âlemdir, rızıksız kulyaratmaz ya.
Erzurumlu İbrâhim Hakkı (k.s.)