BÜYÜ VE BÜYÜCÜLÜK NEDİR
büyü ve büyücülük ile ilgili ayetler,büyü büyücülük,büyü ve büyücüler,rüyada büyü ve büyücü görmek,islamda büyü ve büyücülük,büyücülük ve büyü tarifleri,büyü nedir,büyü yapmak,büyü çeşitleri,büyü ayetleri,büyü anlamı,büyü arapça,büyü caiz midir,büyü evde nasıl bozulur,büyü gerçek mi,büyü günahmı,
Yüce Allah buyuruyor:
Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar (yahudiler), şeytan-ların uydurduğu sözlere tabi oldular. Hayır! Süleyman (büyü yapıp) kâfir olmadı. Ancak şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara büyüyü ve Bâbil’de Hârût ile Mârût isimli iki meleğe indirileni (ilham edileni) öğretiyorlardı. Gerçi o iki melek: “Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın ha! (Büyü yapıp da) kâfir olmayın” demeden hiç kimseye (büyü ilmini) öğretmiyorlardı. Onlar o iki melekten karı ile kocanın arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Gerçekte onlar (büyü yapanlar) Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler.
Büyü nedir?
Büyünün Arapçası sihirdir. Sihir, gizlice yapılan üstü kapalı ve karma-şık bir şey demektir. Büyücülük her dönemde insanların ilgisini çeken bir konu olmuş, özellikle Keldânîler ve Bâbilliler döneminde doruk noktasına ulaşmıştır.
Yeryüzünde ilk defa kalem ile yazı yazan, rakamlarla matematiksel iş-lemler yapan ve ilk defa dikişli elbise giyen Hz. İdris peygamberdi ve ona mucize olarak gök (astrofizik) ilmi verilmişti.
Belirli vakitlerde belirli yıldızlardan yansıyan ışınların fiziksel, psikolojik ve ruhsal açıdan insanların üzerindeki etkilerini çok iyi bilen Hz. İdris, kav-mini de uyarıyor ve bu vakitler de ibâdet etmelerini tavsiye ediyordu.
Ne yazık ki Hz. İdris’ten sonra şeytanların teşviki ile bu bilgiler ama-cından saptırılıp büyücülüğün alt yapısı oluşturuldu ve yeryüzünde ilk defa büyücülük olayı başlamış oldu.
Hz. İdris Mezopotamya bölgesinde yaşadığı için büyücülük olayı da o bölgede başladı ve kısa zamanda yaygınlaşıp korkunç boyutlara ulaştı. Zamanla iş çığırından çıktı ve insanlar büyücüleri peygamberler gibi algıla-maya ve onları kutsallaştırmaya başlayınca,
Yüce Allah o dönemde büyücülüğün merkezi konumunda olan Bâbil’e, insan şeklinde Hârût ve Mârût adında iki melek gönderdi.
Meleklerin görevi, büyünün gerçeğini anlatıp insanları uyarmak ve bü-yücülerin mânevî bir güce sahip olmadığını kanıtlamaktı. Ancak her bilim ve teknoloji gibi büyücülük ilmi de art niyetli kişiler tarafından kötü amaçla kullanılabileceği için melekeler: “Biz ancak imtihan için gönderildik, sa kın ha! (büyü yapıp da) kâfir olmayın” demeden hiç kimseye büyü ilmini öğretmiyorlardı.
İnsanlar büyüden etkilenir mi?
İnsanların etkilenmediği bir şey yok ki! Işıktan, karanlıktan, soğuktan, sıcaktan, havadan, fırtınadan, şimşekten, gök gürlemesinden, güneşten, zehirli gazlardan ve gıdalardan etkilenen insan doğal olarak büyüden de etkilenir.
Ancak soğuktan, sıcaktan, ışıktan ve karanlıktan herkes aynı derecede etkilenmediği gibi büyüden de herkes aynı derecede etkilenmez.
Büyü özellikle içe kapanık, aşırı duyarlı ve evhamlı kimseler üzerinde daha etkili olur ve yapılan büyü doğrultusunda içlerinde bir irâde oluşur. Büyü en fazla sinir sistemi üzerinde etkili olduğu için irâde güçleri zayıflar, çabuk kızar, insanlardan nefret eder ve alıngan olurlar.
Ancak soluduğumuz hava, içtiğimiz su ve yediğimiz gıdalarla içimize giren, çevremizde ve derimizdeki kılların dibinde yuvalanan trilyonlarca za-rarlı bakteriler, cinler, şeytanlar, gizli ve açık düşmanlarımız, Allah’ın izni olmadan bize bir zarar veremedikleri gibi, büyü ve büyücüler de Allah’ın izni olmadan kesinlikle bir zarar veremezler. Bu nedenle âyet-i kerîmede “Ger-çekte onlar (büyü yapanlar) Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler” buyuruluyor.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Farz namazlarının ardından Âyet-el-kürsî’yi okuyan kimse, diğer namaz vaktine kadar Allah’ın koruması altındadır. (İbni Hacer)
Allah’ın koruması altında olan kimseye cin, şeytan yaklaşamaz ve büyü yapılsa da zarar veremez.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Âyet-el-kürsî okunan bir eve kırk gün, ne büyücü bir kadın ve ne büyücü bir erkek giremez. (Ahmed İbni Hanbel)
İhlâs ve samimiyetle Âyet-el-kürsî okunan bir eve kırk gün büyücü ka-dınlar, büyücü erkekler giremez ve yaptıkları büyüleri ev halkına hiçbir za-rar veremez.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim, Cuma namazından (kadınlar, hastalar öğle namazından) sonra “Kul hüvalllâhu ahad, Kul eûzü birabbi’l-felâk ve Kul eûzü birabbi’n-nâs’’ ı yedişer defa okursa, Allah onu gelecek cumaya kadar her çeşit kötülükler (cin ve büyücülerin şerrin) den korur. (Menâvî)
Kim, her gece yatarken ve sabah kalktığı zaman Âyet-el-kürsî, Kul hüvallâhu ahad, Kul eûzü birabbi’l-felâk ve Kul eûzü birabbi’n-nâs’ı birer defa okuyup avucuna üfler ve sonra ellerini bedenine sürerse, Allah o kim-seyi cin, şeytan, büyü ve büyücülerin şerrinden korur.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim her sabah (aç karnına) yedi tane acve hurması yerse, o gün o kişiye ne zehir ne de büyü zarar veremez. (Buhârî)
Çağımızda hâlâ büyücüler var mı?
Gerçek büyücüler yok ama sahteleri çook! Eski çağlarda büyücü olmak isteyenler bir büyücü ustanın yanında yıllarca çırak olarak çalışır ve ustası icazet (diploma) verince, o da büyücülüğe başlardı. Ancak zamanla büyü-cülük mesleği önemini yitirdi ve usta-çırak ilişkisi de tarihe gömüldü.
Bâbil döneminin ünlü büyücüleri, büyü ile ilgili bazı bilgileri çivi yazısı denilen nokta, çizgi ve geometrik şekillerden oluşan bir yazı sistemi ile de-rilere, taşlara ve kemiklere yazmışlar ama,
Sonradan gelenler bu karmaşık ve silik yazıları birbirinden kopyalar-ken, gerçekle hiç ilgisi olmayan farklı şekiller ortaya çıkmış ve zamanla onlar da kaybolunca büyücülük mesleği de günahları ile birlikte tarihin ka-ranlıklarına gömülmüş.
Büyü yapmak ve yaptırmak günah mı?
Büyü yapmak ve yaptırmak, en büyük ve en korkunç günahlardan biri-dir. Çünkü yahudilerin “Süleyman büyü ile yeryüzüne egemen oldu” iddia-larına karşı Yüce Allah, Süleyman büyü yapmadı yerine “Süleyman kâfir olmadı” buyurarak,
Büyü yapmanın kâfirlikle eş anlamda olduğunu ayrıca “Şeytanlar kâfir oldular, çünkü onlar insanlara büyü yapmasını öğretiyorlardı” buyura-rak, büyü yapanların ve yaptıranların şeytanlarla aynı konumda olduğunu vurgulamıştır.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
“Helâk edici yedi günahtan kaçının.”
(Sahabeler):“Ya Resûlallah! Bunlar nelerdir?” dediler.
Peygamberimiz buyurdu:
“Allah’a şirk (ortak) koşmak, sihir (büyü) yapmak, Allah haram kıl-dığı halde, haksız yere bir kimseyi öldürme, fâiz yemek, yetim malını yemek, savaş alanından (din düşmanlarından) kaçmak, evli, namuslu ve kötülüklerden haberi olmayan kadınlara zina iftira etmek. (Buhârî - Müs-
lim - Nesâî)
Bu hadis-i şerîfte de büyü yapanın ve yaptıranın, Allah’a şirk koşmak (müşrik olmak) ile haksız yere bir kimseyi öldürmek (katil olmak) gibi iki korkunç günah arasında olduğu vurgulanmıştır.
Bakıcı, cinci ve büyücülere gitmek günah mı?
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Bir kimse arrâfa ya da kâhine gitse ve onun sözlerine (inanıp) onay verse, (Hz.) Muhammed’e indirileni (Kur’an’ı) inkâr etmiş olur.
(Hâkim - Beyhâkî - Ahmed İbni Hanbel)
Çalınan, kaybolan gizli şeyleri bildiğini iddia eden yalancılara arrâf ve gelecekten haber veren sapıklara (falcılara) kâhin denir.
Günümüzde bakıcı, cinci ve büyücü adı altında pek çok sapık dolandı-rıcılar türedi. Canı sıkılan, gönlü daralan, eşi ile tartışan, işi bozulan, ara-bası çalınan, altını, parası, değerli eşyası kaybolan, evlenemeyen, çocuğu olmayan ve iş bulamayanlar,
Bu sapıkların kapısında sürüm sürüm sürünmekte ve acımasızca sömü-rülmektedirler. Özellikle zavallı hanımlar, çocuklarının harçlığına varıncaya kadar ellerindeki bütün paraları götürüp o sapıklara yedirirler, sonra da kay-nanam, görümcem bana büyü yapmış diye asık suratları ile eve dönerler.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Kim kâhine (bakıcıya) gidip bir şey sorsa, kırk gün tevbesi kabul olmaz. Eğer bakıcının sözüne (inanıp) onay verse, küfre gider (dinden çıkar, kâfir olur). (Taberânî)
Ehl-i sünnetin temel inanç ilkelerinden biri de gayb-ı (gizli şeyleri) sade-ce Allah bilir. Bakıcı denilen sapıklara gidip bir şey sormak haram, onların sözüne inanmak ise küfürdür yani îmanı giderir. Bu nedenle bakıcılara gi-denlerin derhal tevbe etmeleri, onların sözüne inanların ise tevbeden sonra îmanlarını ve nikâhlarını da tazelemeleri gerekir. |