Hac Müslümanlara Yönelik Emir ve Yasaklar
Hac bilinen aylar(da)dır. O halde, her kim o aylarda kendisine haccı farz ederse, artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve tartışmak yoktur. Her ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. Bir de (kutsal beldelerde başkalarına yük olmayıp) azık edinin... (Bakara 2/197) Tamamı Bakara 197’de geçen rafes, fusûk, cidâl kavramlar haccı zedeleyen, onun ruhuna yakışmayan tutum ve davranışları ifade etmektedir: (i) Rfs kökü; insanın açıkça dile getirmekten utandığı [cinsel içerikli] sözleri ifade eder; aslı, nikâh anlamına gelen rafestir, müstehcen içerikli konuşmalar rafes olarak nitelendirilir85 .
(ii) Fsk kökü; “ilahî emir-yasak sınırlarının dışına çıkma”yı ifade eder. Bu taşmanın itikadî olanına fısk, ahlâkî olanına fusûk86 denmektedir; iman sahibine yakışmayan söz ve eylemler fusûktur. (iii) Cidâl; tartışma, cebelleşme anlamına gelmektedir; Kur’ân’da genelde dilbaz Müşriklerin İslâmiyet aleyhindeki yanlış istidlal ve muhakemeleri bağlamında yer verilir. Hacdaki cidâl yasağı, hem kutsal topraklardaki ticarî faaliyetler esnasında hem hac menâsikinin ifası esnasında hem de seyahat esnasında yaşanan olumsuzlukların muhataplarıyla didişmemeyi, ağız dalaşına girmemeyi ifade eder. (iv) Hatalı tevekkül kavramını Âl-i İmrân 96’daki istitā‘at şartından ve Bakara 197’deki hacca gidiş-dönüş yolculuğu ve hac ibadetinin ifası esnasında insanlara yük olmama, kendi iâşe ve ibâtesini sağlama gereğinden (tezevvedû!) çıkartıyoruz. Bu emrin devamındaki “Allah’tan
sakının” emri de, -imanın temel direklerinden biri olarak- İslâmiyet’te son derece önemli bir yeri bulunan tevekkülde aşırıya gitmemek, bu gü- zelim kavramı tahrif etmemek gerektiğini hatırlatmaktadır. “Sakının” buyruğunun, االلباب أولي يا denerek iletilmesi ise hacıyı “akıllı ve vicdanlı” olmaya davet etmektedir. (v) Hac esnasında ticaretle uğraşmak ise -nüzûl devri Müslümanları tarafından ilk zamanlar kerih görüldüyse de- Kur’ân’da müsaade hatta teşvike mazhar olmuş bir husustur. Bakara 198 ve Tevbe 28’de işaret edildiği gibi, hacı elbette ticarî faaliyetlerde bulunacaktır; Kâ’be sadece manevî değil aynı zamanda maddî bir kazanç vesilesidir. Müslü- manlar kendilerine hac bağlamında telkin edilen “Ya Rabbi! Bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver ve bizleri ateş azabından koru” duasının da gösterdiği üzere, sadece entelektüel konularda değil, malî konularda da haccı fırsat bileceklerdir. Ancak işi tamamen dünyalık kazanca indirgemeyecek; âhiret için de çalışacaklardır.
Tıpkı sufilerin; “El kârda, gönül Yar’da” dedikleri gibi… Haccın ruhuna aykırı olan, Cahiliye Arapları gibi işi ticarete dökmektir87 . (vi) Haccın ruhuna aykırı gözüken bir eylem de, atalara perestîş (zikru’l-âbâ’) etmektir88. Çeşitli kabilelere mensup Arapların; şiir şölenleri vb. edebî mahfillerde kendi atalarının iyilik/güzellik ve kahramanlıklarını yâd etmelerine Bakara 200’de tarizde bulunularak, atalardan ziyade Allah’ı yadetmek, O’nu hatırlamak gerektiği ihtar edilmektedir. Bu ihtarla atalarla övünmenin pek de iyi bir şey olmadığı ihsas edilmekle birlikte bu uygulamanın, haccın ruhuna ilk 4 maddedekiler kadar aykırıymış gibi değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinden emin değiliz. Sadece şu kadarını belirtelim ki, “varlıkla, evlât ve atalarla övünmek ve çoğaltma yarışı” (tefâhur ve tekâsür) başka âyetlerde89 tenkit edilmektedir. |
|
|
|